ABD Başkanı Donald Trump uzun zamandır nasıl bir tavır takınacağı merakla beklenen meselede kararını verdi ve İran ile Obama döneminde imzalanan nükleer antlaşmadan çekileceğini açıkladı. Bu açıklamayla eş zamanlı olarak İsrail’in Suriye’de askeri operasyonlar gerçekleştirmeye başlaması, S. Arabistan’dan gelen açıklamalar ve bu karar öncesinde ABD-S. Arabistan eksenindeki Körfez ülkelerine satılan askeri ekipman akıllara şu soruyu getirdi: Yıllardır İran’la süren diplomatik çatışma artık sıcak savaşa dönüşme noktasına mı geldi?
İran ile BM’nin 5 daimi üyesi ve Almanya arasında İran’ın nükleer programına ilişkin 2015 yılında varılan uzlaşı uluslararası toplumda büyük heyecan yaratan, birçok gözlemci tarafından Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli diplomatik başarısı olarak değerlendirilen bir gelişmeydi. Antlaşma ile İran’ın diplomatik süreçlere dahil olmasının önünün açılması planlanıyordu.
Nitekim İran’ın nükleer programında bir takım tavizler vermesi karşılığında Batı dünyası tarafından uygulanan yaptırımların gevşetilmesi şeklinde özetleyebileceğimiz antlaşma sonrasında İran çeşitli uluslararası şirketlerle hizmet ya da mal alım antlaşmaları yaptı, Suriye krizi başta olmak üzere çeşitli platformlarda yüksek düzeyli olarak temsil edildi.
Nükleer antlaşma İran’ın özellikle bölgesel krizlere katkısının çok daha ılımlı ve yapıcı bir hal almasına da vesile olmuştu. 2015 öncesi dönemde Suriye konusunda her türlü diplomatik sürece karşı olan İran antlaşmanın verdiği özgüvenle Suriye konusunda daha yapıcı bir politika izlemeye başladı. Bu politikanın bir neticesi olarak Rusya ve Türkiye ile birlikte başlatılan Astana sürecinin en önemli aktörlerinden birisi oldu.
Bununla birlikte antlaşmanın özellikle S. Arabistan ve İsrail’de ciddi bir rahatsızlık yarattığı biliniyordu. Her iki ülkeden de yapılan açıklamalar ABD’nin İran’a karşı izlediği politikalardan duyulan memnuniyetsizliği ve hayal kırıklığını göstermekteydi. Özellikle İsrail Başbakanı Natenyahu iç politikada sıkıştığı her dönemde (Örneğin oğlunun rüşvet skandalı patlak verdiğinde) İran’ı bombalamaktan bahsederek iç kamuoyunu konsolide etmeye çalıştı.
İran ile varılan mutabakat neticesinde periferisinde ortaya çıkabilecek güvenlik sorunlarını kontrol altına aldığı düşüncesiyle AB ülkeleri de öncelikler konusunda yeni bir sıralama yapma imkanına kavuşabilmişlerdi. Gelinen noktada tüm aktörlerin yeniden hesaplama yapmaları gerekliliği ortaya çıkmış gibi gözüküyor.