15 Temmuz gecesi gerçekleşen darbe girişimi önümüze oldukça enteresan bir tablo koydu. Türk toplumu çoluğuyla, çocuğuyla, arabasıyla ve bedenleriyle, tanka, savaş uçağına, tüfeğe karşı göğsünü siper ederek darbe girişimine karşı dururken bazı kesimler yaşanan gelişmeleri (bazen de ellerini ovuşturarak) izledi. Bazıları ise “biz zaten söylemiştik” konformizmine yaslanarak yaşananlardan hükümeti nasıl sorumlu çıkarabiliriz arayışı içerisine girdiler. Hakkında bir değerlendirme yapmak için bile bir sürenin geçmesini beklememiz gerekirken, Sosyalist aydın, hemen bir analiz için ihtiyaç duyulacak bütün verileri sundu, hızla bu iki arayışın içerisine dağıldı (elbette istisnai yazılar veya tavırlar yok değildi, Roni Marquiles'inki gibi).
Türkiye'de sosyalist sol darbe ve asker karşıtlığının her dönem en büyük tüccarı oldu, darbe ve asker tehdidinin asgari olduğu dönemlerde bu karşıtlığın tefeciliğini yaptı. Askerin postalı demokratik kurumlar üzerine gölgesini düşürmeye başladığında ise Gezi Parkı'ndaki ağaçlardan LGBT eylemlerine kadar her fırsatta sokaklara koşuşan sosyalistlerin evlerine tıkılıp kaldıklarını gördük. Dolayısıyla 15 Temmuz gecesi Türkiyeli sosyalistler açısından bir utanç gecesi de oldu.