Cerablus Operasyonu ile beş yılını dolduran ve dünyanın en önemli aktörlerinin müdahil olduğu Suriye'deki krizde yeni bir döneme girilmiş bulunuyor. PYD ile DAEŞ arasında kurulan tahterevalli ile Suriye topraklarında oluşturulmaya çalışılan demografik dönüşüm, Suriye halkının iradesini de varlığını da hiçe sayarken, ortaya çıkan ağır trajedinin faturasını Suriye halkıyla birlikte bir tek Türkiye ödemekteydi. Türkiye'nin Cerablus'tan Suriye sorununa bu yeni girişimi, her şeyden önce bu durumun artık böyle devam edemeyeceğini ilan etmiş oluyor.
Üye ülke olması dolayısıyla bu olayın NATO'nun güvenliğinin sağlanması bakımından ayrı bir önemi var.
Öyle ki neredeyse üç yıllık bir sürenin ardından NATO'nun DAEŞ terör örgütüyle fiilen bir sınırı kalmamış durumdaydı. Terör örgütlerinin kontrolünde bulunan Ayn el Arab, Afrin gibi bölgelerden NATO sınırları her ne kadar tehdit algılamaya devam etse de en azından sınırların DAEŞ'ten temizlenmiş olması önemsenmeli.
22 Mayıs'ta gerçekleşen AK Parti Kongresinden sonra Başbakan Binali Yıldırım “dostlarımızı arttırıp düşmanlarımızı azaltacağız” demişti. Bu dış politikada güçlü bir dönüşümün sinyali olarak algılanmıştı. Gerçekten de Binali Yıldırım Başbakanlığındaki 65. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, Sayın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde İsrail'le uzunca süredir devam eden normalleşme görüşmelerinin neticeye kavuşmasında, Rusya ile uçak krizi sonrası bozulan ilişkilerin düzelmesinde önemli adımlar attı.