Türkiye’de son yirmi yıldır sanayi, bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler çok bariz meyvelerini veriyor. Barizliği, yersiz, temelsiz, boş bir gurur ve övünme söyleminden ibaret olmanın ötesinde, doğrudan rakamlara yansımasından geliyor.
Allah için, hiç de yabancısı olduğumuz, bıkkınlık getiren bir tarafı var boş övünmenin. Yıllarca ülke için bir çivi çakmayan, taş üstüne taş koymayan, koyamayan, bu konuda zaten bir ufku ve kapasitesi olmayan tabakaların hamasetiyle avutulup durduk. Bununla birlikte seksen yıl boyunca kendi halkına karşı otoriter ve totaliter bir yönetim kurmaktan başka bir başarısı olmayan, demokrasi insan hakları, yönetişim kalitesi, bilim, sanayi ve teknoloji açısından dünyanın en geri ülkeleri arasında olan bir ülkenin vesayetçi elitleri bize yine de olabildiğince hamasetçi bir ulusalcılığı telkin etmekten de geri durmuyorlardı. Gerçek sahada kaybettiğimiz her şeyi hamasi söylemlerle kazanabileceğimize dair hastalıklı bir ruh hali. Tribünlerde rakip tarafa en fantastik ifadelerle söv sövebildiğin kadar. Neticede maç sahada kazanılıyor.
Kendi halkını, kendi milletinin inanç ve değerlerini...