Türkiye’nin bugün dünya ekonomisinde ve siyasetinde hak ettiği yere doğru hızla yol alıyor olduğuna dair genel bir algı var. Bunun sadece bir algı meselesi olduğunu söylemek elbette mümkün değil. Hatta konuyu algıdan açtığımızda belli mecralarda tam tersi bir algının da sürekli işlendiğini de görmezden gelemeyiz.
Bugün dünya ölçeğinde yaşanmakta olan bir ekonomik krizin sert dalgalarının kıyılarını dövüyor olduğu bir gerçek olsa da Türkiye son yirmi yıldır ihracatını sekiz katına çıkarmış, sanayisinde gözle görülür bir ilerleme kaydetmiş, yüksek teknolojik ürünleri üretmeye dönük bir know-how birikimini sağlamaya yönelmiş, 208’i bulmuş üniversite sayısıyla önemli insan sermayesi üretmeye dönük bir atılım yapmış bir ülke. Sağlık, ulaşım, eğitim, sanayi, kentleşme ve teknoloji konularında sağladığı gelişmelerle yaşam tarzı değişimi de yaşamış. Bu değişim birçok alanda başarılarla taçlanıyor.