Her iki durum, söz söylemeye, karar vermeye dair ciddi bir cüretkârlık durumunu işaret eder.
Bugün bildiğimiz, aşina olduğumuz felsefenin tarihini belirlemiş olan büyük filozof Socrates’ten gelen bütün düşüncelere rağmen hiçbir düşüncelerini yazmamış olduğu bilinir. O felsefi hakikatlerin zengin fakir ayırt, aristokrat veya köle ayırt etmeksizin herkesin içinde mevcut olduğunu ve güzel diyaloglarla bu hakikatlerin gün yüzüne çıkarılabileceğini savunmuştur. En sıradan insanlarla bile sohbet ederek onlara felsefi hakikatleri söyletmiştir. O yüzden adı “laf ebesine” çıkmıştır, daha doğrusu “laf ebesi” deyimi onun bu deneyimini isimlendirmek üzere çıkmıştır. Herkesin hakikate gebe olduğunu, aslolanın hakikatleri doğurtmak olduğu fikri ona nispet edilir.
Tam da bu düşünceye uygun olarak kendisi hiçbir düşüncesini yazmaya gerek...