Ne yalan söyleyeyim hiç istemezdim, istemem. Nafile bir çaba olduğunu çok iyi biliyorum çünkü ve tarihe hurafe ve menkıbe penceresinden bakanlara tarihin tabiatını anlatmanın imkânsız olduğuna dair çok söz söylemişliğim vardır. Tarihe dair bütün bildikleri en ilkel heroist yaklaşımları aşamayan ezberlerden ibaret Özdemir İnce gibilerle tartışılacak bir şey değil bu ama bunu da yapmak bazen mukadder hale gelebiliyor.
Aslında İnkılap Tarihi genel olarak Türkiye’de hala tam tartışılmadı, tartışılamıyor da. Çünkü onu tartışmanın önüne hiç de tarih ilmiyle alakalı olmayan, tamamen bilim dışı, siyasi hassasiyetler çıkıyor ve açılan her konu tartışılmadan kapanıyor. Doğrusu şahsen ben de bu kadar hassasiyet konusu haline gelmiş bir dönem hakkında çok fazla konuşmak istemem. Hatta hassasiyetleri kaşımanın fazla anlamı yok, geçmişten günümüze ihtilaf ve kavga sebepleri üretmenin bir anlamı yok tavrını sağduyuya daha yakın bulurum. Ancak bir süre önce bir CHP milletvekilinin “Kurtuluş Savaşı’nda dindar-muhafazakârlar yoktu, onlar işgalci taraftaydı, hatta Yunan işgalini savunuyorlardı” şeklinde özetlenecek akla ziyan bir iddia ortaya atınca buna bir cevap için ister istemez tarihin sayfalarını azıcık aralamak gerekti.