“İçime fenalıklar geliyor” diye bir söz vardır, annem çok sık kullanırdı. Muharrem İnce’nin konuşmalarını dinlerken buna benzer bir hissiyata kapılıyorum. Kusura bakmasın ama insan bu kadar mı boş konuşur! Onun yerinde Onur Öymen’i, Birgül Ayman Güler’i, Süheyl Batum’u, Gökhan Günaydın’ı görmek isterdik. Nerede onlar?
Sayın Kılıçdaroğlu’nun, Gül Şövalyesi’ni muhalefetin ortak adayı yapamayınca “Parti’den bir çatlak ses eksilsin bari” diyerek ortaya sürdüğü (“Gel bakalım, Muharrem Bey!”) bu fizik öğretmeni, gâvurların “verbal diarrhea” (ağız ishali) dedikleri hastalıktan mustarip. Fakat yine de hakkını teslim etmek gerekir, zira Sayın Reis’le aynı şiddette polemik yapma yeteneğine sahip. Böylece seçim meydanlarında Karagöz’ün karşısına gerçek bir Hacivat çıkmış oluyor. “Gariban” muhabbetiyle başlayan atışmalar giderek çeşitlenecek, meraklısına çok keyifli seyirlikler yaşatacaktır. Herkese şimdiden iyi eğlenceler diliyorum!
Sayın Meral Akşener ise bende nedense bir tür “teyakkuz” (uyanık durma/tetikte olma) hâli yaratıyor. Onu dinlerken aklıma hep Susurluk kazası geliyor. Abdullah Çatlı’nın ruhu gittiği her yerde sanki onu sessiz bir hayalet gibi takip ediyor. Güzel ve zarif bir hanımefendi. Sağlam yapılı, anaç kadın polislere benziyor. Derin Devlet’in hepimizi kucaklayan şefkatli kolları! Biraz da Milos Forman’ın “Guguk Kuşu” filmindeki akıl hastanesi müdiresini andırıyor. Onun partisinde olsaydım, kendimi o filmde Jack Nicholson’ın canlandırdığı McMurphy gibi hissederdim. Fakat hakkını teslim etmek lazım. Başkasının yazdığı metinleri prompter’dan tane tane pek güzel okuyor. Samimi üstelik. Alet bozulunca, mikrofonu kapatmadan “Kardeşim, şunu düzeltiverin!” diyebiliyor.
Fakat insanın 30 yıllık arkadaşının cumhurbaşkanı adayı olması bambaşka bir duygu. Sizin arkadaşınız hiç cumhurbaşkanı adayı oldu mu mesela? Yüz bin kadar oyu olan bir partinin beş gün içinde yüz binden fazla imza toplaması, Doğu Perinçek’in 1986’da neredeyse sıfıra yakın bir noktadan başlayarak adım adım kurduğu, cezaevlerinden bile yönettiği TEŞKİLAT’ın zaferidir. Teşkilat, “Hasan Yalçın saati”yle çalışmıştır! Hasan Yalçın, “Genişlemek için önce daralmak gerekir” derdi.
Doğu Perinçek’in adaylık kürsüsüne çıkması Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Elbette, herkesin bunu anlamasını bekleyemeyiz. Kısmen de olsa tarih, coğrafya, jeostrateji, program ve sahici bir Doğu Perinçek bilgisine, biraz da içinde bulunduğumuz konjonktürü çözümleme, en önemlisi palavra ile gerçeği ayırt etme yeteneğine sahip olmak gerekir.
Barajı aştığını öğrendiği zaman şöyle dedi: “Kimseye diyet borcumuz yoktur.” Siyasî yerleşik düzen (establishment) seçimlerin seyirlik ve eğlencelik havasını programatik bir tutumla bozacak farklı bir ses istemedi. CHP il yönetimleri, Hasret Gültekin, Metin Altıok, Aziz Nesin ve diğerlerinin ruhlarını muazzep ederek ilçe yönetimlerine Sayın Karamolla’nın desteklenmesini tebliğ etti mi? Bilemiyoruz, mutlaka araştırılması gerekir. Seyirlik reel politikada ikiyüzlülük vardır. Meydanlarda söylenen sözlerle mahfillerde alınan kararlar genellikle farklıdır.