Siyasetten zerre kadar anlamasam da bunca yıldan sonra fikir
jimnastiği yaparken anladığımı sandığım bazı şeyler olabiliyor.
Kriz zamanlarında halk kitleleri siyasi ortamı, ansızın umut
bağladıkları en yakın partiye doğru eğiyorlar. Elbette bu durum,
kitlelerin o anki taleplerine en yakın buldukları partinin ve onun
bütün gizli ve açık ortaklarının görüşlerini anladıkları, söz
konusu partinin tarihsel evrimini derinlemesine kavradıkları,
uluslararası bağlantılarını bildikleri ve ona göre hareket
ettikleri anlamına gelmiyor.
Siyasi ortamda meydana gelen bu eğilme (sathı mail) krizin
şiddetine bağlı olarak zamanla ivme kazanırsa, bütün diğer muhalif
parti ve grupları bükerek onların kitlelerini peşi sıra sürüklüyor.
Yine krizin şiddet derecesine, Devlet’i yönetenlerin olası
hatalarına ve bu hataların kitlelerde yarattığı öfkenin şiddetine
bağlı olarak, büyük protesto gösterileri ve çatışmalar
olabiliyor.
Bu süreci herhangi bir olay tetikleyebilir. Mesela bir parkta iki
üç ağaç kesilir ya da Tunus’ta zabıtanın tezgâhını devirdiği
Muhammed Buazizi kendini ateşe verir ya da halk seçimlerde
hile yapıldığını anlar ya da ülkeye hükmeden güçler seçilmiş birini
göreve başlatmaz ya da göreve başlatır fakat çeşitli tuzaklarla onu
kuşatır.
Böyle bir kitlesel akış durumda üç şey yapabilirsiniz: siyasi
ortamın eğildiği akış istikametinde hareket ederek mücadelede
kararlı kitlelerin içinde yer alabilirsiniz; ya da yaptığınız
analizin bir gereği olarak, kitle hareketini ezmeye kararlı hükümet
güçlerinin eteklerinde toplanabilirsiniz; ya da pusuya yatarak sizi
öne çıkarabilecek koşulların oluşmasını bekleyebilirsiniz.
Birinci durumda (katılım), kitleler mücadele içinde sizi...