Bazı sosyalist arkadaşlar Andımız konusunda Sayın Reis’le aynı
çizgide buluştular. “Bu kadar tantanaya ne gerek var?” mealinde
yazdılar. Sayın Kurucu Başkan ise “Yaşananlar bir histeri olayıdır,
psikiyatrinin konusudur” dedi.
Ülkemizde saflar sürekli dağılıyor, bölünüyor, şaşırtıcı biçimde
yeniden oluşuyor. Galiba bir tür kimlik bunalımı yaşıyoruz. Bir
ülkede insanlar Kuruluş’tan neredeyse bir asır sonra hangi toplumun
ferdi olduklarını tartışmaya başlamışlarsa; yüzbinlerce yetişkin
insan ilkokul öğrencilerinin andını kitle hâlinde okuyor, ülkenin
hükümdarı da bunu “histeri” olarak tanımlıyorsa, ortada büyük bir
sorun var demektir.
Bazı sosyalist arkadaşların Andımız’ı tuhaf bulmaları
yabancılaştıklarını gösteriyor. Bizler Andımız’ı okuyan kitleyle
aynı kültür kuşağından geliyoruz, aynı eğitim süreçlerinden
geçmişiz; aynı beğenilere, benzer estetik değerlere sahibiz.
Hepimiz ilkokuldayken sallana sallana “yaassam, küççüklerimi
koorumak, büyyüklerimi saaymak” diye müzikal bir tempoyla kim bilir
kaç kez Andımız’ı okuduk. Öncesinde de İstiklâl Marşı’nı okurduk.
Enternasyonal’i ya da “Hêr ne peş dewr û dem ya ve ye”
marşını bize çok sonra öğrettiler. Andımız bizim ilk göz
ağrımız, neredeyse ilk sosyal deneyimlerimizden biridir. Bir çocuk
andının yıllar sonra canlanıp yüzbinlerce insan tarafından
meydanlarda bağıra bağıra okunmasının bir sebebi olmalı. Acaba
nedir?
Marksizmin inceliklerine vâkıf olduğunu varsayan, sosyalizmin ve
faşizmin tarihiyle derin analojiler yapabilen, işçi sınıfını
bilinç-lendirerek devrimci mücadele sürecinde ona önderlik etme
özlemiyle tutuşan yüreğin...