Bugünün ışığında geçmişe bakıldığında her şey farklı görünür.
Geçmişte sahici olan bir şeyin taklidi size karikatür gibi
gelir. “Cumhur ittifakı” da bana geçmişteki Milliyetçi Cephe
hükümetlerinin ve 12 Eylül rejiminin (Türk-İslam sentezi) komik bir
karikatürü gibi görünüyor.
“Cumhur” sözcüğü halk, ahâli ya da kalabalık anlamına geliyor. Bir
de ses benzerliği olan “cumbur(tu)” sözcüğü var. Suya düşen
ağır bir cismin ya da çalkalanan suyun çıkardığı ses!
Mevcut sistemin içinden bir Reis-i Cumhur çıkarma çabasını
şöyle bir sloganla anlamlandırabiliriz: “Ekmek için Ekmelettin,
gülmek için Abdullah Gül, düşmek için Cumbur İttifakı!”
Demirel, Erbakan ve Türkeş ne muhterem adamlardı! Bir solcunun
bugünün ışığında geçmişe bakarak onlara “muhterem” demesi çok tuhaf
gelebilir (bana bile tuhaf geliyor!). Fakat Cumbur
İttifakı’nın iki lideriyle kıyaslandıklarında onlar gerçekten çok
iyi yetişmiş, Devlet şuuruna sahip, anayasal kurumlarla
boğuşmakla birlikte hukukun ve meşruiyetin sınırlarında durabilen,
gerektiğinde Amerikan üslerini kapatabilen, “millî sanayi” isteyen,
kendi tarzlarında olsa da vatansever insanlardı. Seçim
kaybettiklerinde iktidarı teslim ettiler, saraylar yaptırıp
milletin başına hegemon kesilmediler, “şahsi menfaatlerini
müstevlinin siyasi emelleriyle tevhit” etmediler. Ne olduklarını,
programlarını, niyetlerini saklamazlar, hep birlikte halkın önüne
çıkıp küfürleşmeden tartışırlardı. Meclis’teki grup toplantılarında
bir devlet adamı gibi ciddî konuşurlar, salonun balkonundan...