28 Mayıs 2013 günü tatildeydim. Tam yüzmeye hazırlanırken bir
arkadaşım Taksim Meydanı’ndan telefon etti: “Burada çok acayip
şeyler oluyor. Şu anda bozkurt işareti yapan bir grupla birlikte
slogan atıyoruz. Yoldan geçen binlerce insan toplanıp slogan atmaya
başladı.”
Biz böyle durumlarda “devrim oluyor” diye seviniriz. Geride
bıraktığımız yarım asır içinde devrim oluyor diye sevindiğim
olayların sayısını hatırlamıyorum. Küçük burjuva devrimcisi olmak
kolay değil, hayal kırıklığına karşı dirençli olmayı gerektiriyor.
Neyse... Bir saat sonra otobüsteydim. MUHALEFETİN
ŞAŞKINLIĞI
Milyonlarca insanın katıldığı kitle hareketleri suni olarak
yaratılamaz. Gizli ya da açık hiçbir örgüt Anadolu yakasında oturan
çoluk çocuk sahibi insanların sabahın ikisinde evlerinden çıkıp
kitle halinde köprüyü geçerek Beşiktaş’ta polisle çatışmalarını
sağlayamaz. Bu türden hareketler toplumdaki bütün muhalif odakları
gafil avlar, peşinden sürükler. Bazıları paniğe kapılır, bazıları
önderlik etmeye çalışır. Ya da CHP yönetimi gibi, harekete katılan
milletvekillerine soruşturma açar. Ya da Demirtaş gibi, “Gezi
direnişiyle değil, bu halk hareketini askeri darbeye kadar
götürebilir miyiz diyenlerle aramıza mesafe koyduk” gibi karışık
laflar eder. FARKINDA MIYIZ?
Gezi Parkı’ndaki çadırları FETÖ’cü polisler ateşe vermiş olabilir.
Sorosçular karışıklık çıkararak “kadife, turuncu, gül, papatya”
isminde Atlantikçi bir devrim istemiş de olabilirler.
Fakat ne oldu? Türkiye’nin her yerinde sokağa çıkan milyonlarca
insan “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz!” sloganını keşfetti,
gen&...