Şili’deki Pinochet darbesi (1973) ile ülkemizdeki Kenan Evren darbesi (1980) arasında yedi yıl var. Her iki darbe de bir gün farkıyla Eylül ayında oldu. Şili’deki 11 Eylül, bizdeki 12 Eylül. Allende’nin elinde küçük bir tabanca, başında miğferle direnmeye giderken çekilen fotoğrafı, Santiago sokaklarında makineli tüfekle ateş eden zırhlı araçlar, stadyuma tıkılan sendikacıların ve sosyalistlerin seçilerek kurşuna dizilmesi bizim kuşağı çok etkilemişti. Dönemin devrimci gençliği, “Şili’de halk bugün savaşıyor / Cesaret ve aklın gücüyle / Kahrolsun halkın katili cunta / Yaşasın Unitad Popular” diye marş söylerdi. Elbette bizim Eylül darbesi Şili’deki kadar sert olmadı. Orada Halk Cephesi’ne yaslanmış sosyalist bir hükümet vardı. Bizdeki zamana yayıldı. Kurnaz Amerikancı generaller uzun süre ortamı hazırlamışlar, ülkücü-devrimci çatışmalarını serbest bırakmışlar, SivasMaraş-Çorum katliamlarının etkisini değerlendirmişler, “sıkıyönetim çaresiz kaldı” fikrini topluma yerleştirmişler, işçi sınıfının direnme gücünü İzmir/Tariş’te (15 Şubat 1980), sol örgütlerin mücadele kabiliyetini ise Fatsa’da (11 Temmuz 1980) denedikten sonra, şapkasını hep hazır tutan Demirel’in başbakan olduğu ve Cumhurbaşkanı seçemeyen TBMM’nin kilitlendiği bir anı seçmişlerdir. Bu ortam hazırlama ve fırsat kollama işinde, Pinochet’nin paldır küldür darbesine kıyasla ince bir kurmay zekâsı sezilir. Fakat benzer noktalar da var. Şili’deki Ulusal Sanayiciler Derneği’nin yöneticileri darbeden hemen önce Vin del Mar şehrinde toplanarak “Allende hükümeti Şili’nin özgürlüğüne ve özel teşebbüsün varlığına te...