İtiraf etmeliyiz ki Türkiye gibi ülkelerde iktisadi sistemi değiştirmeden siyasi iktidarı değiştirmek emperyalizm için daima ekmek arası köfte gibi kolay olmuştur. Bu kolaylığı sağlayan, işçi sınıfını denetim altında tutan güçlü, zengin ve sistemden yana sendikaların varlığı; neo-liberalizmin şahane hayat yanılsamasına kapılıp bir umuttan diğerine sürüklenen orta sınıfların zihinsel uyuşukluğu; ve elbette, sadece sistemi savunan partilere yol veren, diğerlerinin önünü kesen siyasi partiler kanunudur.
Böyle bir ülkede mevcut siyasi partileri ele geçirerek yönlendirmek ya da yepyeni umutlarla yeni bir parti imal etmek emperyalizm için çocuk oyuncağıdır. İstenmeyen bir liderin itibarı bir iki ayak oyunuyla yerle bir edilirken itinayla seçilip namluya sürülmüş yeni lider bir kurtarıcı gibi parlatılarak ateşlenip ekibiyle birlikte partinin başına geçirilir ya da bütün siyasi döküntülerin ve heveskârların, sadakati sınanmış bir lider adayının etrafında toplanmalarıyla yepyeni bir parti kurularak seçmenin “umudu yeşertilir.”