İktisadi krizler öğreticidir. İnsanın daha önce aklına bile
gelmeyen sorularla uğraşmasını, düzeni sorgulamasını sağlar. Size
"şahane hayat yanılsaması" yaşatan görkemli AVM’nin yürüyen
merdiveni haciz nedeniyle söküldüğünde, vitrinindeki yabancı
markalara hayranlıkla baktığınız mağaza kapısına kilit vurduğunda
bir tuhaf olursunuz. Dolar yükseldi diye her mal kalemine kafasına
göre zam yapan esnaf gözünüze şeytan gibi görünür. Geçmişte pek
önemsemediğiniz "şarbon paniği" ülkemizdeki hayvancılığın akıbetini
sorgulamanıza yol açar. Fiyatı dolarla birlikte zıplayan Dakota
ayçekirdeğini çitlerken ülke tarımının iflası kafanıza dank eder.
Cebinizdeki para hızla buharlaşırken, "Telekom’u hortumladılar"
diye öfkelenirsiniz. Cebiniz dolu olsa yine öfkelenirsiniz ama
fazla da umursamazsınız. Kriz zamanları, sıradan insan aklının
ansızın aydınlanarak farklı biçimde çalışmaya başladığı
zamanlardır.
"Halk Bankası’ndan dolar çalmışlar," "Maaşları ödemeyeceklermiş"
gibi asıllı asılsız söylentilerle yükselen kaygılar derinlere
işleyerek hızla yayılan kitlesel bir öfkeyi kışkırtır. Stagnasyon,
stagflasyon, depresyon, swap, şıvap, switch gibi alengirli
kavramları anlamaya çalışırsınız.
Hınzır sosyalistler kriz ortamlarında -üzerinize afiyet- fazla
belli etmeseler de sevinirler. Zira her iktisadi bunalım marksizmin
temel hipotezini doğrular. Hemen geçmiş dönemlerin çevrimsel
krizlerini toplumsal sonuçlarıyla birlikte yeniden incelemeye
başlar, yakın geleceği kestirmeye çalışıp sınıfsal analizler,
devrimci yazılar döktürürler. Sendikalar, işverenleri ve hükümeti
tehdit etmeye, pankart açıp sokakları doldurmaya, greve çıkmaya
hazırlanır...