İnsan yaşlandıkça kafa karışıklığıyla birlikte saplantıları da
artıyor. Son zamanlarda bende beliren şiddetli Kurucu Başkan/Reis
saplantısına sanırım bu kez “kebapçı” saplantısı eklendi. Aslında
bu saplantı tarihsel süreç içinde gelişti ve nedense seçim
sonuçlarıyla birlikte artış gösterdi. Kuğulupark’ın orta yerinde
bütün parkı kızarmış et kokularına boğan bir kebapçı dükkânının
açılması bendeki bu saplantının başlangıç noktasıdır.
Geçen gece Ankara sokaklarında bisiklet sürerken önünden geçtiğim
kebapçı dükkânlarına bakarak düşündüm. Bir şehrin neredeyse her
sokağında bir, bazen birden fazla kebapçı dükkânı nasıl
olabilir? Üstelik bütün masalar dolu, insanlar omuz
omuza sırt sırta oturmuş kebap yiyorlar.
İktisadi kriz açısından da açıklanmaya muhtaç bir durum. Acaba kıt
kaynakları rasyonel kullanma mecburiyetinden bilinçdışı bir kaçış
mı söz konusu? Belki de yaklaşan kıtlık öncesinde protein ve
yağ depolamak gibi memelilere özgü bir yönsemeyle hareket
ediyorlar. Olayın sosyolojik boyutları da vardır mutlaka. Son
yıllarda kentin nüfus yapısı ve kültürü değişime uğradı. Yenişehir
semtinde oturan ailelerin ikinci ve üçüncü kuşakları
yerlerini yeni orta sınıfa bırakarak Çay Yolu gibi yerlere ya
da korunaklı sitelere çekildiler.
Peki bu kebapçılar lojistik sorunları nasıl çözüyorlar? Ülkemizde
hayvancılığın durumu biliniyor. Ankara’nın bütün
kebapçılarını et ve yağla takviye etmek için her gün telef
edilen küçük ve büyük baş hayvan sürüleri nereden geliyor...