Sadece siyasî partilerin değil, seçmenin de ahlaklı ve dürüst
olması gerekir. Türkiye’de serbest piyasanın sağladığı borçlanma
imkânı ve para bolluğu siyasî demagoji ve düpedüz palavrayla
birleşerek, sadece insanların ahlakını değil, seçmen davranışını da
bozdu.
Ülkemizde kısa vadeli ekonomik çıkarına kilitlenmiş, bugün karnı
doyunca yarına Allah kerim diyen bir insan tipi oluştu. Limiti
dolmuş kredi kartı borcunu başka bir karttan kredi çekerek
kapatmayı, onun borcunu kapatmak için yeni bir kredi kartı edinmeyi
öğrenen insanlar oy verirken de aynı kurnazlıkla davranıyorlar.
Borçlanarak hayat standardını yükselten küçük burjuvazinin, önünde
açılan ekonomik uçurumu görünce, “Bizi buraya kim ittiyse o
kurtarır” diye düşünmesi gayet doğaldır.
Yirminci asrın sonlarına kadar büyük burjuvazinin kaderi ulusal
sınırlar içinde belirleniyordu. Victor Hugo’nun, Balzac’ın
romanlarında rastlanan, yoksullaşarak sokakta dilenen eski zengini,
bugünün dünyasında göremeyiz. Ülke ekonomik krizin pençesinde
kıvranırken paralarını toplayıp tüyebiliyorlar. Servet ve sermaye
insanlık tarihinin hiçbir döneminde bu kadar tükenmez ve dokunulmaz
olmamıştır. Emek hiçbir zaman bu kadar metalaşmamış, güvencesiz
kalmamıştır. Işık hızıyla dünyayı turalayan servet dışında hiçbir
şeyin güvencesi yoktur.
Eski köylülerin durumu da değişik. Tarladan sabandan koparılıp
maaşa bağlanan aile reisi kahvede televizyon seyredip siyasilerin
palavralarını dinleyerek pişpirik oynarken, karısı evde Meksika
nohutu, gümrük vergisi sıfırlanmış ithal patates ve İran soğanıyla
yemek pişiriyor. Dedeleri eşek sırtında dolaşan geçmişin gecekondu
ahalisi, imar rantı sayesinde ş...