Bugünün dünyasında sağ ve sol kavramlarının eskisi kadar etkili
olmadığını, hatta siyasî toplumun söyleminden yavaşça uzaklaştığını
kabul etmek zorundayız. Sağ ve sol kavramlarıyla birlikte merkez
sağ, merkez sol gibi kavramlar da zayıflamıştır. Elbette bu durum
çok özel tarihsel koşullardan çıkarak gelişti. Geçici mi yoksa
kalıcı mı olduğunu zamanla göreceğiz.
Fransa’da 18. yüzyıl Konvansiyon’unun sağ ve sol sıralarında
oturanlardan başlayarak sorunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Sağ
ve sol düşünce daima siyasallaşan sınıf mücadelesiyle birlikte
yükselmiş ve onunla birlikte alçalarak zayıflamıştır. Marjinal
hareketleri ve küçük tekkeleri bir yana bırakırsak, günümüzde
dünyanın hiçbir yerinde enternasyonalizm iddiası olan politikleşmiş
işçi sınıfı hareketleri, güçlü ve sahici sendikalar, onları
durdurmaya çalışan lümpen küçük burjuva tabanlı klasik sağcı
hareketler ya da refah toplumu ilkelerini savunarak bu ikisinin
üzerinde yer almaya çalışan ilkeli merkez sağ (demokrat) ya da
merkez sol (sosyal demokrat) hareketler görmüyoruz. Reel
sosyalizmin çöküşünden sonra bu yönde geliştirilen çabaların
entelektüel faaliyetlerin ötesine geçemediği görüldü. Benzetmek
gibi olmasın ama durum giderek Jack London’ın Demir Ökçe’sinin son
bölümlerini andırmaktadır.
Reel sosyalizmin çöküşü ve kapitalizmin teknolojiye hükmederek
bütün dünyada serbestçe at koşturmasıyla birlikte solda
geliştirilen fevkalade alengirli (sofistike) devrim teorileri,
bütün politika ve taktikleriyle birlikte yavaşça sönümlenmiş ve
yerlerini yeni teorik düşüncelere, sol politik davranış...