Turuncu Devrim denilen ayaklanmalar komünizmin çöküşü sırasında
ve sonrasında Doğu Avrupa’da başladı, Orta Asya’ya kadar yayıldı.
Batı kapitalizminin ideolojik aygıtları hızla örgütledikleri sivil
toplum kuruluşları (NGO’lar) aracılığıyla bu hareketleri finanse
ettiler. Sokaklara çıkan, meclis binalarını basan, polisle çatışan
insanlar genellikle batıda eğitim görmüş bir lider ya da kadronun
peşine takılarak, daha çok kapitalizm daha az devlet, her türlü
özgürlük ve liberalizm talebiyle ayaklandılar. Böylece Sırbistan’da
Miloseviç devrildi (2000); Gürcistan’da Gül ve Karanfil devrimleri
(2003), Ukrayna’da Turuncu devrim (2004), Kırgızistan’da Lale
devrimi (2005) oldu.
Kapitalizmle hiçbir tecrübe yaşamamış insanlar tüketim toplumu
olmak, dolar harcamak, Batı’nın “demokrasi” diye kakaladığı
sistemin içinde olmak istediler. Bu akım, Duvar yıkıldığında (1989)
besili Almanların, kitle hâlinde batıya doğru firar eden doğulu
Almanları, yesinler diye muz atarak aşağılamalarıyla başladı, aynı
yıl içinde Tien Anmen meydanında kitlelerin Amerikan Özgürlük
Heykeli’nin maketini taşıyarak ayaklandıkları Çin’e kadar
uzandı.
Sonuçta, Yugoslavya parçalandı, Ukrayna’da iç savaş başladı, NATO’nun sınırları genişledi. Neoliberal dalga sonunda Rus ve Çin devletlerinin kayalarına çarparak parçalandı ve sona erdi.
Türkiye’de ise yukarıdan Turuncu Devrim oldu. Tansu Çiller,
1995’te Sümerbank’ı satarken “Son sosyalist kaleyi yıktık” diye
övünerek yaklaşan karşı devrimin işaretini vermişti. Turuncu
Devrim’i tamamlamak AKP’ye nasip oldu. Kemal Derviş’in attığı
temelleri genişleterek, sahici neo-liberallerin, sivil
toplumcuların, numaralı cumhuriyetçilerin ve sosyalist gibi duran
gevşeklerin desteğiyle sosyal devleti yıktı, kamu iktisadî
kurumlarını yok etti, her şeyi özelleştirdi, bankaların sermayesini
bile sattı. Küresel kapitalizmin istediği gibi bir borçlanma
ekonomisi kurdu; “şahane kalkınma” yanılsaması yaratarak, başta
kendisi olmak üzere herkesi aldattı. Fakat süreç 2008’de dünya
kapitalizminin sermaye birikim modeli sarsılıp, fatura bizim gibi
hülyalı ülkelere kesilince sekteye uğradı; ardından 15 Temmuz darbe
girişimi gelince, AKP kendisine verilen görevi tamamladığını, artık
iktidarda istenmediğini anladı.
Şimdi ne yapacağını bilemiyor. Elbette özelleştirdiği her şeyi
kamulaştırmak, serbest piyasayı dağıtarak devlet destekli üretken
bir millî ekonominin temellerini atmak isteyebilir. Emperyalizme
direnmek de ancak bu şekilde mümkündür. Fakat bunu yapabilmesi için
bizzat besleyip büyüttüğü zenginler sınıfını şiddet yoluyla tasfiye
etmesi, sahici bir diktatörlük kurması, şimdikinden çok farklı bir
ideolojik hegemonya tarzını denemesi ve yeni baskı aygıtları icat
etmesi gerekir ki hiç mümkün görünmüyor.
Saray’ın ümmeti bölünürken, yukarıdan tamamlanan Turuncu Devrim’in kazanımlarını koruyacak şahsiyetler, Babacan, Gül ve İmamoğlu suretinde belirmeye başladı.
Bütün bunları anlatarak ne demek istiyorum? Türkiye’de Turuncu Devrim’in yukarıdan yapıldığını ve bu karşıdevrimin kazanımlarını korumak için aşağıdan bir kitle hareketine ihtiyaç olmadığını; mevcut mekanizmaların liberalizm, özgürlük, demokrasi, çağdaşlık gibi içi boş kavramlarla AKP’nin iktisat politikalarını sürdürecek yeni siyasi oluşumları kolayca iktidara getirebileceğini söylüyorum. Ayrıca Türkiye’de aşağıdan kitle hareketiyle turuncu devrim kışkırtacak hiçbir STK/NGO kalmadı. En büyük NGO, FETÖ’ydü. Bunlar ezildiler ya da saklandılar. Açık Toplum Vakfı bile bir yıl önce dükkânı kapatıp faaliyetine son verdi. Kendilerine müşteri ve taraftar bulamadılar. Burası Doğu Avrupa değil, toprak bu türden tohumlarla ziraat yapmaya elverişli değil.
Dolayısıyla, kitle hareketlerinden korkmayalım. Her kitle hareketinde bir turuncu devrim hayaleti görmeyelim. Devrimci bir öğrenci olsaydım, ODTÜ’deki kavak ağacı eylemlerinin önderliğini HDP milletvekillerine, dünyadan habersiz solcu gruplara ve PKK sempatizanlarına bıraktığım için utanırdım. Demek ki 13 yıldır ODTÜ’de örgütlenmeyi, kendi programımı anlatıp kabul ettirmeyi, olaylara içeriden müdahale kabiliyeti edinmeyi başaramamışım diye üzülürdüm.