Bizim insanımız kurtarıcı arar. Kriz durumlarında gerçek kurtarıcı bulamazsa, bazı uyanıkların “kurtarıcı” diye pazarladığı birinin peşine takılır. Sahte kurtarıcıyı cilâlayan medya halkın bir kesiminin gözünü kamaştırır.
Sayın Muharrem İnce sekiz köşesinin her birinde ayrı bir hikmet olan kasketiyle ortaya çıktığında gülme krizine tutulmuştum. Fakat kendi çevremde bile bazı insanların “İşte kurtarıcı!” havasına girdiklerini görünce, fena hâlde şaşırıp bozuldum.
Bende bir tür zekâ geriliği olabilir. Sürekli hayretler içinde kalıyorum. Bazı solcu arkadaşların HDP’de bir tür solcu kimlik ya da “halkların kardeşliği” gibi bir şey bulabilmeleri beni hâlâ şaşırtıyor mesela. Yani ben niye karşı olduğumu biliyorum da taraftar olan arkadaşların bu partinin söyleminde kandırmaca dışında ne bulduklarını anlayamıyorum.
Buna rağmen CHP’nin İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu’nun potansiyel kurtarıcı olarak sahaya sürüldüğünü görebiliyorum. Sanki Galya seferine çıkan Julius Sezar! Zaferi kazanırsa Roma İmparatoru gibi bir şey ya da Türkiye’nin yeni Kurucu Başkanı olacak.
Yakışıklı çağdaş insan... Gözlükleri ona entel bir hava veriyor. Bir o kadar çağdaş görünümlü zarif eşiyle çektirdiği Amerikan Senato seçimleri tarzında fotoğraf, yeni bir kurtarıcıyı müjdelerken insanlarımıza umut veriyor. Parti rozetini atıp ayaklarının altında çiğnedikten sonra herkese hizmet edecek, İstanbul için ayrı bir anayasa hazırlayacak ve bağımsız bir Dükalık kuracak. HDP’nin demokratik özerkliği gibi bir şey... İstanbul, Ankara’dan koparak Hong-Kong gibi bir metropolis, zengin bir finans-turizm-eğlence-refah ve mutluluk merkezi olacak.
Rize’nin ya da Trabzon’un belediye başkan adayı olsaydım özenirdim. Neden bir Lazistan anayasası olmasın? Lazca’nın resmî dil olduğu, kendi parlamentosu, ayrı güvenlik kuvvetleri ve eğitim sistemi olan, Mehmet Bekâroğlu gibi birinin başkanlığında özerk bir Lazistan fena mı olur? Her şeyi Ankara’dan mı bekleyeceğiz?