Yerel seçimlerin siyasî partiler için çok önemli olduğu
anlaşılıyor. Yurttaşlar ise sanki uzaktan ve soğuk bakıyorlar. Ben
de öyleyim. Kafam bu kadar karışık olmasaydı (arkadaşın kafası
karışık!) bisiklet yolu vaat eden herhangi bir adaya oy verirdim.
Hiç fark etmezdi.
Meselenin ekonomik boyutu da var. Belediye vantuz gibi yapıştığı
şehrin parasını çekip yandaşlara dağıtan bir tulumba gibi
çalışıyor. Şehir ne kadar büyükse vantuz da o kadar büyük oluyor
herhalde. Kaldırım söküp yaparak, boru söküp döşeyerek en gariban
müteahhidin bile milletin içine koymasını sağlayabilirsiniz.
Siyasette iktidarların gelişini ve asla gitmeyişini açıklayan
en büyük güç paradır. Paranın tahtını hiçbir şey sarsamaz.
Geçenlerde saygın bir medya mensubu, “Bul karayı al parayı” der
gibi, “İstanbul’u alan cumhurbaşkanı olur” dedi. Hiç şaşırmadım.
Sayın Kılıçdaroğlu Koka-kola CEYO’su Muhtar Kent’e İstanbul için
adaylık teklif etmiş. Neden olmasın? Adam küresel düzeyde
meşrubat şirketi yönetiyor, İstanbul’u mu yönetemeyecek? Üstelik
yüzü eskimemiş, siyasette yıpranmamış, bagajında sadece dolar var.
Küresel bağlantıları da sağlamdır mutlaka. Belediye başkanı olursa,
çakılmış CHP planörünü uçuracak rüzgârı estirebilir. Cumhurbaşkanı
bile olabilir. Anonim şirket tecrübesi bizim Reis’e muhtemelen on
basar. Bizimki işi yeni öğreniyor, oysa Sayın Kent çekirdekten
yetişme.
Bu arada AKP’de beliren yumuşama ve hoşgörü eğilimleri övgüyle
karşılandı. Sanki toplumun bütün kesimlerini, biz gariban solcular
dahil herkesi kucaklamak istiyor gibiler. Nitekim İstanbul Belediye
Meclisi, sokaklara Yaşar Kemal, Melih Ce...