Ne zaman vicdandan, faziletten, ahlâktan, sevgiden, saygıdan, hayâdan, ardan, namustan, dürüsütlükten söz edip toplumsal bozulmuşluğumuza parantez açsam, Kemalistlerden şöyle bir itiraz geliyor: “1950’den bu yana ülkeyi ‘sizinkiler’ yönetiyor. Gidişattan hâlâ Kemalistleri sorumlu tutamazsınız!”
Tamam. Hadi diyelim ki, ülkeyi “bizimkiler” yönetiyor, ama “sizinkiler” tarafından çizilen “oklar” ve “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kaydı bulunan “ilkeler” istikametinde… Yanlış temel üzerine doğru bina yapamazsınız!
Neler olduğuna kısaca bakalım…
Alfabemiz değiştirildi: Dinî, millî, ilmî, irfanî ve medeni kaynaklarımızla irtibatımız koparıldı…
Hukukumuz değiştirildi: 1924 Anayasası, Lehistan Anayasası esas alınarak hazırlandı. Anayasa komisyonu sözcüsü Celal Nuri’nin, Meclis konuşması ortada: “Kuvvetler birliği” esasına önem verildiğini ve Fransa ile Lehistan anayasalarının incelendiğini Türklüğün yapısına en uygun olduğu için Lehistan anayasasının örnek alındığını söylüyor.
Bu kadarla da kalmadı: Medeni Kanun, Borçlar Kanunu, İcra-İflas Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu İsviçre’den; Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile Ticaret Kanunu Almanya’dan, Ceza Kanunu İtalya’dan, İdare Hukuku Fransa’dan alınarak uygulamaya kondu. “Hayat yardımlaşmadır” diyen “Merhamet Medeniyeti”nden, “Hayat mücadeledir” diyen kapitalist “Batı uygarlığı”na geçtik. Böylece bin yıllık hukukumuzla birlikte “Hukukullah”la da aramız açıldı: İmanımızla hayatımızın arasına “Avrupa” girdi…