“Ramazan”, “ramda” mastarından alındığı takdirde, “yanmak” manasına gelir…
Günahlar yanar ramazanda…
“Ramadiyu” masdarından alınırsa, anlam “yağmur”a dönüşür…
Kudret yağmuru altında kalpler yıkanıp temizlenir…
Bizde ramazanlar, “On bir ayın sultanı” olarak selamlanır: “Kur’an Ayı”,“Rahmet Ayı”, “Mağfiret Ayı” olarak nitelendirilir.
İzninize bunlara bir madde de ben eklemek istiyorum: Ramazan aynı zamanda “Birlik-beraberlik Ayı”dır…
Geçtiğimiz yıllarda Diyanet’in yaptırdığı bir araştırmaya göre, toplumumuzun yetişkin nüfusunun yüzde seksen üçü (sürekli ve arada bir olmak üzere) oruç tutuyor…
Demek ki, toplumumuzun yüzde seksen üçü yaradılış hikmetine uygun olarak, yüreklerini Allah yolunda bütünlemiş olarak gönül gönüle Allah’a yürüyor…
Bence bu toplumsal mânâda “birlik-beraberlik” özlemimize hem çok önemli bir vurgu, hem de “birlik-beraberlik” özlemimizin hangi adreste gerçekleşeceğini gösteren bir işarettir...
Şimdiye kadar her kesimden pek çok kişi (siyasetçiler dâhil) “birlik-beraberlik” vurgusu yapar, ancak herkes kendini (ideolojisini, siyasetini, tarikatını, cemaatini, v.s.) adres gösterdiği için, “birlik-beraberlik” bir türlü gerçekleşmezdi… Artık adres belli: Oruç!..
Yürek ritmimiz oruçta bütünlendiğine göre, bu olguyu sağlayan inanç unsurunu daha fazla görmezden gelmemiz mümkün değil.
İnanç manzumesinin dışında birlik arayanların hüsranına tarih şahittir. Bunun en taze örneği de Sovyetler Birliği’dir. İdeolojik yapılanma çerçevesindeki gerçekleştirileceği düşünülen birlik-beraberliğin ömrü (silahlı tehdide ve menfaat ilişkilerine rağmen) sadece bir insan ömrü kadar olabilmiştir. Silahlı tehdit ortadan kalkar kalkmaz toplumlar ya camie, ya kiliseye, ya da havraya (kendilerini nereye ait hissediyorlarsa oraya) koştular.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, daha kurulduğu yıllarda komünizmin devlet projesinin çökeceğini söylerken, sanırım, beşeri hedeflerde sağlanacak “birlik-beraberlik”lerin uzun ömürlü olmayacağı görüşünden hareket ediyordu…
Bunun için de “birlik-beraberlik” özleminin ipuçlarını veriyordu:
“Allah’ımız bir, Peygamberimiz bir, Dinimiz bir, Kitabımız bir, Kıblemiz bir... Bir bir bir... Yüzlerce bir...”
Sayılan “bir”ler özlenen birliğin özü ve özetidir...
Düşünün: Allah’a inanan herkes “Allah’a iman” esasında birleşmiş, bir anlamda “birlik” olmuşlar, Peygamber Efendimiz’e inananlar “Mü’minler ancak kardeştir” hükmüne tabi olup kardeşleşmişler: Oruçta bütünleşmiş, teravihte omuz omuza vermişler...