Hepimiz insanız: Yurtdışından ve yurtiçinden kaynaklanan bunaltıcı gelişmeler yüreklerimizi yoruyor. Bazen kızıyoruz, bazen kırılıyoruz, bazen inciniyoruz…
Yüreklerimiz yara-bere içinde kalıyor! Ama elimizden de bir şey de gelmiyor. Kırılan umutlarımızla çaresizlik içinde yaşıyoruz.
Zaman zaman böyle olur: Sanki sizi bunaltmak, ezmek, yıldırmak, yıkmak için tüm dünya birleşip ruhunuzu param parça etmeye gelir: Yalnızlaşırsınız. Koskoca evrende tek başınıza kaldığınızı sanırsınız. Sizi dinleyen, anlayan kimse kalmamıştır sanki. Sanki yüreğiniz kör bir kuyuya düşüp yitmiştir. Öylesine bitmiş, tükenmiş, incinmiş, yıkılmış hissedersiniz kendinizi...
Umutlarınızdan kırıntı dahi kalmamış, enerjiniz tükenmiştir. O kadar ki, içinizden çırpınmak bile gelmez. Kurtulmak istemezsiniz.
Sadece iki yol kalır karşınızda: Ya şartlara teslim olup çürüyeceksiniz ya da direnip o yıkılış anını dirilişe çevireceksiniz: Zaten asıl diriliş anı, yıkılış anıdır!
Yıkıldığı yerde dirilmesini bilmeyenler (fert, millet ya da devlet) yüzüstü sürünmeye mahkûmdurlar.