Yıllarca bol bol siyaset (özeti: Sallandıracaksın üç-beş kişiyi, bak nasıl düzeliyor), bol bol din (özeti: Kaza namazları ne zaman ve nasıl kılınır? Sünnetler de kaza edilir mi? - Göz çapağının abdest ve gusle bir engeli var mıdır? [Soruları, “En çok sorulan dini sorular” başlıklı bir internet sitesinden aldım], bol bol para, bol bol güç, bol bol futbol (“valla-billa goldü” çerçeveli) konuştuk…
Yıllardır zamanımızı televizyon dizileri (yaşanmamış, hatta yaşanması imkânsız bol gözyaşı katkılı hayatları salya-sümük izleyerek) karşısında heba ettik…
Eşimize, çocuklarımıza ve aile efradımıza ayırmamız gereken vakti, incir çekirdeğini doldurmayan konuları abartıp kavga eden tv “yorumcu”larını seyrede seyrede saatler geçirdik…
Kadın-çocuk ölümleri, şiddet, uyuşturucu ve terör kâbusuyla karşılaştığımızda ise “Ne oluyoruz?” demeye başladık.
Bir şey olduğumuz yok: Sadece ektiğimizi biçiyoruz!
En sonunda ihmallerimizin faturası geldi, burnumuza dayandı…