Peygamber Efendimizle görüşmek için Medine’ye gelen yabancı elçiler, etrafta önce Devlet Başkanlığı Sarayı arıyorlardı…
Bulamayınca, büyükçe bir ev bakınıyor, yine bulamayınca çevreye soruyorlardı: “Reisiniz nerede oturuyor?”
Medine’deki diğer evlerden hiçbir farkı olmayan Mescid-i Nebevi gösterilince, ilk büyük şaşkınlıklarını yaşıyorlardı. Ama belki içi tantanalı döşenmişti. O umutla içeri giren elçileri, yeni bir şaşkınlık bekliyordu. Karşılaştıkları manzara, alıştıkları manzara değildi: Eşyasız büyükçe bir oda, yere serili bir deve postu, üstünde bağdaş kurmuş sohbet eden birkaç kişi…
Alışageldikleri Devlet Reisi’ne benzer biri yok…
Ortada ne bir taht, ne ipek halılar, ne altın varaklı çerçeveler… Her yer müthiş bir sadelik içinde. Üstelik sohbet edenler arasında alışa geldikleri Devlet Reisi figürüne benzer hiç kimse yok. Kimse gösterişli bir kıyafet giymemiş, kıymetli takılar takmamış, kimse gurur dolu bakışlarla bakmıyor…