Gençliğimin İstanbul’u böyle kaba-saba, gürültücü, sivri, gururlu, iri, böyle karmaşık değildi: Bütün şehir, “asalet” içinde hüzünlü bir yalnızlığa bürünmüş haliyle keşfedilmeyi beklerdi.
Eski İstanbul’da “asalet”in yanı sıra “zarafet”, “letafet” ve “azamet” vardı. Kısacası gençliğimin İstanbul’u “Aziz İstanbul”du.
“Rehber İnsan” açısından da oldukça zengindi. Bu yüzden benim neslim, şimdiki adam kıtlığında, adamcıkları...