Fransız yazar du Loir (Sör Clausier du Loir), Sultan IV. Murad’ın padişahlığı döneminde İstanbul’a gelmiş, Osmanlı devlet teşkilatı, saray hayatı, Türklerin hayat tarzı, ibadet hayatları, yemekleri konusunda ilginç gözlemler yapmıştır.
Gördüklerinden o kadar etkilenmiştir ki, Osmanlı Türk toplumunun bazı kötülüklerden haberdar olmadığını düşünmekten kendini alamamıştır. Yayınlanan hatıralarında: “Türkler herhangi bir intikam hissi beslemekten son derece çekinirler” diyor, “Dinlerinin bu husûsa âit bir hükmü gereğince cuma namazına başlamadan önce düşmanlarını affettiklerini âdetâ îlân etmek durumundadırlar. Aksi halde namazlarının kabul edilmeyeceğine inanırlar. Ayrıca her bayramın birinci günü onlar için umumi bir barış günüdür. Birbirlerine rastladıklarında el sıkışırlar. Küçükler büyüklerin elini öptükten sonra başına koyup, ‘Bayramın mübârek olsun!’ derler.”
Ninelerimiz, dedelerimiz böyleydi, çünkü kişisel ve toplumsal ilişkilere henüz “menfaat” hükmetmiyordu. “Kardeşlik” en belirleyici unsurdu. Bu yüzden insanlar arasında kıyasıya bir rekabet oluşmaz, en azından rekabet, kırıcı ve incitici boyutlara ulaşmazdı.
Osmanlı edebi ve nezaketi dünyaca meşhurdur. İslâm’la yoğrulan yürekler bugünkü halimizle mukayese edilemeyecek kadar duyarlıydı.
“Tevazu” ve “doğallık” sıradan meziyetler sayılırdı. Hayata “Alçakgönüllülük” ve “yardımseverlik” hâkimdi.