Faziletli, adaletli, iffetli, izzetli, cesur, vakur, hoşgörü sahibi, dost, mütevazı (“alçak gönüllü” demeye dilim varmıyor) ve mütebessim (gülümseyen), gösteri ve gösterişten kaçan insanlardı…
Osmanlı atalarımız, tanısınlar tanımasınlar, “Gülümseyiniz, müminin mümine gülümsemesi sadakadır” hadisi ve “Selamı yayınız” tavsiyesi çerçevesinde, karşılaştıkları herkese gülümseyerek selam verirler, tanıdıklarına ayrıca hal-hatır sorarlar, aile efradına (ailenin diğer bireylerine) selam yollarlardı.
Böylece gönüller birbirine ısınır, geniş anlamlı toplumsal bir mutabakat oluşurdu.
Osmanlı gerçek anlamda bir “Barış ve kardeşlik toplumu”ydu.
Hasbelkader nefsine yenilip biriyle kavga edeni, mahallenin önde gelenleri birkaç gün içinde barıştırırdı. Olmaz da küslük uzarsa, dört gözle bayram beklenir, bayramlar barışın ve kardeşliğin vesilesi yapılırdı.