İspata hazır olarak iddia ediyorum ki, Osmanlı Devleti, Bizans’ı fethedip Ayasofya’yı camiye dönüştürmek için kurulmuştur. Kuruluş safahatından fethe kadar geçen süre içinde izlediği rota (devlet politikası) sözlerimin yalanlanamaz delilleridir…
Fakat bu tutkunun kaynağı ne dünya karşısında böbürlenmek, ne yeni ekonomik kaynaklara ulaşmak (çünkü Bizans Osmanlı’ya sadece masraf açmış ve çok pahalıya patlamıştır), ne de Bizans halkını Müslümanlaştırmaktı…
Tutkunun kaynağı Peygamber-i Zîşan Efendimiz Aleyhisalatü vesselâmın fetih müjdesiydi. Osmanlı Devleti’nin başına geçen her idareci, Peygamber-i Âlişan’ın müjdesini gerçekleştirip duasını almayı düşünüyordu. Amaç Âlişan’ın yüreğinde yer bulmak, sevgi ve övgüsüne mazhar olmaktı…
Sultan İkinci Mehmed’e kadar, bu gaye ile Bizans defalarca kuşatıldı, ama kimse “fatih” olamadı. Belli ki bu unvan, Peygamber-i Âlişan’ın adaşını bekliyordu!
Son Peygamber Muhammed’in (sav) müjdesine Sultan Mehmed ulaşacaktı. Adını taşıdığı Peygamber-i Zîşan kadar kararlı bir tavırla kükredi: “Ya ben Bizans’ı alırım, ya Bizans beni!”
Gencecik Padişah’ın bu kararlılığını Peygamber âşığı hocası Ak Şemsüddin perçinledi: “Mehmedim, şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah’ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinde nice olmazlar tahakkuk eder. (Gerçekleşir) Konstantiniyye, sana, mübarek ismini taşıdığın Peygamber’in müjdesidir, dayan!”