Hayat çalışmaktan, üretmekten, yorulmaktan ibaret hale döndü gitgide. Dinlenemiyoruz, eğlenemiyoruz, yaramazlıklar yapamıyoruz.
“Hadi biraz dolaşalım” dediğiniz biri “Neden?” diye soruyor. Her şeyin ille de bir nedeni mi olmalı diye düşünüyorsunuz. İnsan biraz dolaşacaksa dolaşmalı, uzanacaksa uzanmalı, çevrenin tadını çıkarmak istiyorsa, çıkarmalıdır.
Gezinirken, yol kenarında düzensiz bir özgürlük içinde açan yaban çiçeklerine gülümsemeli, tanımadığı insanları selamlamalı, “Görenler ne düşünür?” diye sorgulamadan, çimenlerde yuvarlanmalı, eğer içinden gelmişse doludizgin yağmur altında yürüyüp sırılsıklam ıslanmalı...
Bana sorarsanız, hayat üzerine çok fazla hesap-kitap yapıyor, fazla gevezelik ediyoruz. Çok kaygılanıyor, tasaya düşüyor, mantık yürütüyor, plân-proje üretiyoruz...
Bir anlamda hayatla inatlaşıyor, çekişiyoruz! Çünkü hayatı “faydacılık” olarak algıladık. Bu yüzden çalışmaktan, üretmekten ve kazanmaktan ibaret sayıyoruz. Oysa hayat yalnızca çalışmaktan, üretmekten, kazanmaktan, tüketmekten, yorulmaktan ibaret değildir...