1910’lu yılların sonlarında ülkemizin belirli bölgeleri İngiliz, Fransız ve Yunan orduları tarafından işgal edilmişti…
İşgal Kuvvetleri Komutanları sık sık beyanname yayınlıyor, “halkı kurtarmak” için geldiklerini, onu yücelteceklerini, bilgili, kültürlü insanlara dönüştüreceklerini öne sürüyorlardı.
Halk bu dolmaları yutmayınca, zulmetmeye başladılar. Ama yaptıkları zulmü “zulüm” ve “baskı” olarak görmüyor, “bilinçsiz halka yardım” ettiklerini söylüyorlardı. Onlara göre, “halk kendi menfaatinin nerede olduğunu bilmiyor”du!..
Kendilerini işgalcilere karşı direnmeye çağıran hacıların-hocaların kışkırtmalarına kapılıyor, bir bakıma kendi kendine zarar veriyordu! Hacıları-hocaları, din adamlarını dinleyeceklerine İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’nı dinleselerdi, haklarında daha hayırlı olurdu.
Ama bu gerçeği zaman içinde öğrenecekler ve işgalin menfaatleri icabı olduğunu kabullenip direnmekten vazgeçeceklerdi!
Ne var ki, halk direnmekten asla vaz geçmedi… Asla “pes” etmedi… Asla diz çökmedi. “Tek dağ başı mezar oluncaya kadar savaş” kararlılığı içinde vatanını kurtardı, İşgal Kuvvetleri’ni geldikleri yere gönderdi.