Sev-gi, “sev-gi-ci”lerin elinde bir nevi ideolojiye dönüştü ve sanki herkes birbi-ri-ni sev-mek zo-run-da imiş gi-bi bir ha-va oluştu.
Oysa sevgi bir mecburiyet değil, hayatın kutsal derinliğinin dışa vurumudur. İçten yaşanırsa ve kendiliğinden gelişirse bir anlamı olur.
Zaten kim-seyi si-zi sev-meye zorlayamazsınız, an-cak ken-di-ni-zi se-vil-e-cek bir in-san yap-mak için çabalayabilirsiniz.
“Sevgi ikiye ayrılır” derler:
1. Şartsız sev-gi: Çıkarsız, pazarlıksız, yalın, düzeyli. Bu tür sev-giyi “aşk” ol-a-rak da tanımlamak mümkündür: Hz. Mevlâna gibi ciddi bir tasavvuf adamını, çekiç sesine ritim tutturup titreten derin duygu aşktır…
2. Şartlı sev-gi: Bu tür sevmeler şartlara ayarlıdır. Şartların oluşmasına ve gelişmesine bağlı olarak ya gelişir ya nefrete dönüşür.