Türk tiyatrosunun ilk kadın oyuncusu, meşhur bestekâr eşi Selahattin Pınar’ın, uğruna “Huysuz ve tatlı kadın” şarkısını bestelediği Afife Jale’nin uyuşturucu batağında tükenen acıklı hikâyesini bir yerlerde okumuştum…
Bu kadar yapay şöhretlerin olmadığı 40’lı yılların gerçek şöhretiydi. “Çağdaş anne”ler kızlarını ona özendiriyor, onun gibi olmaları için çabalıyordu…
Jale’nin o parıltılı hayatın gerisinde müthiş bir dram yaşadığını kuşkusuz bilmiyorlardı. Hayatının “kendine en özel” bölümünü kendi içinde yaşıyordu.
Belki de şöhretin baskısından kurtulmak için uyuşturucuya sığındı. Morfin bağımlısı oldu. Ve son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirdi. Morfin komasından öldüğünde henüz 39 yaşındaydı (24 Temmuz 1941). Bir anlamda şöhrete yenilmiş, kendini tüketmişti.
Deniz Seki olayı patladığında Türkiye’nin nasıl şaşırdığını sanırım hatırlıyorsunuzdur. O da meşhur bir şarkıcı. Servet ve şöhret içinde yüzüyordu. Kameralara karşı kahkahalar atıyor, ekranda çok mutluymuş gibi gözüküyordu. Kokain tutkunu olduğu anlaşıldı. Yıllarca cezaevinde yattı.
Derken Tarkan: Şov dünyasının en ünlüsü ve en özenilen ismi…Toplumun bir kesimine göre Tarkan gibi olmak, paçayı kurtarmaktı…