Güzel âdetlerimiz, gelenek ve göreneklerimiz vardı. Tanzimat sürecinde düştüğümüz “Batılılaşma sendromu”, genel ve yaygın ifadesiyle “bizi biz yapan” değerlerden bizi kopardı...
Ne lâyıkıyla “biz” kalabildik, ne de “Batılı” olabildik. Cemi cümlemiz “Batıcı” olarak, bata-çıka yaşamaya çalışıyoruz!
Başkasının yürüyüşünü taklit edelim derken, kendi yürüyüşümüzü unuttuk ve tabii ayaklarımız birbirine dolaştı: Yüzükoyun kapaklandık!
Şimdi doğrulma (bir anlamda yeniden dirilme) çabamız var. Bu çabaya belki katkısı olur düşüncesiyle, bir zamanlar vazgeçilmezlerimiz olan bazı âdet, gelenek ve göreneklerimizden bir demet sunmak istiyorum...
Bir yere mahalle kurulmadan önce mescit inşa edilir, “imam evi”, “müezzin evi”, “hizmetli evi” derken, semt yavaş yavaş “mahalle”ye dönüşürdü.