İstanbul’da yaşayan herkes İstanbul’u yaşayamaz: İstanbul’u yaşayabilmek için, eski mahalleler hakkında biraz bilgi sahibi olmak lâzım. Zira gerçek İstanbul gökdelenlerde değil, eski mahallelerde soluk alıp verir.
Daracık sokaklara serpiştirilmiş cumbası çarpık, ahşabı kararmış evler, zamanın sırrını fısıldar kulaklarınıza… Zaman içinde o evlerde yaşananları düşlerken, rahatladığınızı hissedersiniz. Yüreğinizdeki tüm karabasanlar buharlaşıp uçar.
Bir bakıma bu, betonlaşmış çağın tarih içindeki ahşapla buluşmasıdır: İnsan ruhuna huzur katar.
Arada bir Balat’a, Eyüp Sultan’a, Fener’e, Hasköy’e gidin ve gökdelenler altında ezilmemiş eski mahallelerde İstanbul’u arayın.
Elinizde bir gonca gül, dudaklarınızda bir karcığar şarkı, gözlerinizde hasret dolu bakışlar ve aheste adımlarla bir sokağa girin. Turist gibi değil, İstanbul’un sahibi gibi gezmeye başlayın. O zaman şehirle bütünleştiğinizi ve şehri yaşamaya başladığınızı fark edeceksiniz. Belki de Necip Fazıl’ın İstanbul şiiri yüreğinize yapışacak o an: