Eskiden “Kitap okudum” denmez, “Şu kitabı ziyaret etmek nasip oldu” denir, bu ifade hem kitaba, hem bilgiye, hem de ilme-irfana saygının gereği sayılırdı.
“Okumak”, bir anlamda “bitirmek”, hatta bitirip bir kenara koymak, bir daha ihtiyaç duymamak anlamına gelebilen bir ifade olduğundan, bundan kaçınırlardı. Yani kitap bir kere okumakla bitirilecek bir şey olarak görülmez, zaman zaman okunması, haşir-neşir olunması gerektiğine inanılırdı (kütüphaneler bu inançla kurulur). O zarif ifade bu inançtan doğdu:
“Şu kitabı ziyaret etmek nasip oldu!”
Kitapla buluşmanın bir “nasip işi” olarak görülmesine ayrıca dikkat etmek lâzım. Zaten “Ya nasip” sözcüğü neredeyse bütün evlerin duvarlarını süsleyen levhalara yazılmıştı: “Ya nasip!” Nasip değilse, hiç bir şey olmaz…
Hele de “okuyucu” olmak başlı başına bir “nasip” işi: Yazar olmak kadar önemli bence: Okuyan olmazsa, yazar neden yazsın?
Bunu kitap fuarlarında yakinen müşahede ediyorum.