Hani “Cumhuriyet, pek çok Avrupa ülkesinden önce kadına seçme-seçilme hakkı verdi” derler de bunu 5 Aralık 1934’e tarihlerler ya, bu pek doğru değil…
Değil, çünkü kadının “seçilme hakkı”nı kullanabilmesi için, rejimin önerdiği kıyafette olması gerekiyordu (baş ille de açık)…
Yani kadın kendi tercih ettiği kıyafetle Meclis’e giremiyordu (hoş, erkek de giremiyordu ya, başka bir bahis)...
Doğru oturalım, doğru konuşalım. 1946 yılına kadar (aslında 1950 demek lâzım çünkü 946 seçimine “hile-hurda” karışmıştır) ne kadının ne erkeğin “özgürce seçme hakkı” yoktur! Zira “seçmek”ten bahsedebilmek için, alternatif olması lâzım. Yani en az iki parti gerekiyor. Tek parti sisteminde “seçim” değil, “onay” olur!
1946 seçimlerine kadar tek parti (CHP) kendini halka onaylattı. Bu yüzden millet iradesi Meclis’e yansımadı. Anayasaya rağmen, farklı partilerin kurulmasına izin verilmedi. Bu süreçte Kâzım Karabekir’in kurduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasıile Atatürk’ün Fethi Okyar’a kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası da bir kaç ay içinde kapatıldı.