Kısa süre içinde kahvehane sayısı arttı. O kadar ki, Kanuni İstanbul’unda bir fırına on kahvehane düşüyordu.
Ayak takımı da kahvehane açmaya başlamış, iş içinden çıkılmaz bir hal almıştı. Bir süre sonra kabadayılar kahvehaneleri mesken tutmaya başladılar. Hatta aralarında bölüştüler. Doğal olarak “bölüşüm kavgaları” başladı. Böylece kahvehaneler devletin karşısına bir de “asayiş sorunu” çıkardı.
Buna rağmen Kanunî Sultan Süleyman, kahve ve kahvelerin yasaklanmasını isteyenlere karşı direndi. Yasaklamak yerine, yaygınlaşmasının önünü kesmek için “Keyif verici maddeye ‘Resm-i Bid’at’ Vergisi” denilen yeni bir vergi koydu. Ne var ki, bugünkü “Özel Tüketim Vergisi”ne benzeyen bu vergi de işe yaramayacak, kahvehaneler yaygınlaşmaya devam edecektir.
Meşhur tarihçimiz Peçevi diyor ki: “Âlimlerden ve şeyhlerden, vezirlerden ve kibardan içmez âdem kalmadı. Hattâ bir mertebeye vardı ki, koca vezirler gelir temini için kahveler ihdas ettiler ve günde birer, ikişer altın kira alır oldular.”
Gelibolulu Mustafa Âlî (1541-1600), kahvehane müdavimi insanları şöyle anlatıyor: