Türkiye bol miktarda showman, bol miktarda medyum, falcı, kavgacı, şarkıcı, soyguncu, vurguncu, yobaz, fetbaz, şaklaban, yağcı, dalkavuk yetiştiriyor, ama hemen hemen hiçbir alanda “cevher insan” yetiştiremiyor…
Tamı tamına bir “kaht-ı rical” (adam kıtlığı) yaşıyoruz.
Cumhuriyet nesli olarak, pek tabii “cumhuriyet insanı”yla eğitimi hâlâ övünebileceğimiz ve çocuklarımıza örnek gösterebileceğimiz özelliklerde insanlar yetiştiremedi.
Hâlbuki tarihimiz, her yılın payına birkaç “cevher insan” düşecek kadar zengindir. Aynı millet olduğumuza göre, acaba dün başarabildiğimizi bugün neden başaramıyoruz?
Geçmişinin uzağına düşen, “zamane”nin tuzağına düşer! Biz “çağdaşlık” zannettiğimiz “zamane”nin tuzağına düştük! Ne kendimizi (tabii geçmişimizle birlikte) keşfedebildik, ne başkalarını (Avrupa filan) kavrayabildik. Ne “biz” kalabildik, ne “Avrupalı” olabildik. Hedefsizliğimiz tereddütlerimizi, tereddütlerimiz kuşkularımızı, kuşkularımız korkularımızı, korkularımız güvensizliğimizi besledi. Bir işe yaramayacağımıza inandık. O gün bugündür bir kısır döngü (eskilerimiz “fasit daire” derlerdi) içinde dönüp duruyoruz.
Kısır döngünün bir yerde kırılmasını ve o yerde “yeniden diriliş”in başlamasını istiyorsak, önce geçmişimizi “övgü” ve “sövgü” dışında, “olgu” olarak ele alıp irdelememiz lâzım.