Dünden devam edelim…
4. Millî devrimin bir amacı, Türkiye’yi Asya ve Arap kültüründen çıkararak Batı kültürüne mal etmekti. Sosyal ve siyasî hayatın her yönüne nüfuz etmiş olan dini bu yerinden çıkararak birey [fert] ile Tanrı arasında bir olay yapmak, Arap kültüründen çıkmanın başlangıcını teşkil ediyordu. Bunu gerçekleştirmek, dinin toplumsal kurumlarını ve görüntülerinin bir kısmını ortadan kaldırmakla mümkün olabilirdi. Devrimlerin izlediği yol da bu oldu. Ancak din gibi, hislere hitap eden bir kurumun zayıflaması, bir “his boşluğu” meydana getiriyordu. Bu boşluğu doldurmak veya diğer bir deyimle “bireysel” hislerin toplumsal hareketler şeklinde ifade edilmesini sağlamak için, millî hislerin geliştirilmesine, milliyetçiliğin yayılmasına çalışıldı. Mustafa Kemal’in kişiliğine yönelen bağlılık, sultan ve halifeye duyulanın yerini aldı. Milleti yüceltmek emel ise hiç olmazsa aydınlara erişilmesi güç, kendilerini vermelerini gerektiren bir ideal verdi. İhdas edilen millî bayramlar, düzenlenen törenler, dinî tören ve bayramlarda duyulan hislerin millî günlerde de duyulmasını sağlamaya çalıştı ve bunda başarıya ulaştı.
“Arap harflerini kullanmanın doğurduğu güçlükler (yazar burada güçlüklerden söz ederken, sanıyorum Kur’an alfabesinin okuma yazma güçlüğünü kastetmiyor. Zira alfabe değişikliğinin gerçek mahiyetini, müteakip sayfalarda anlatıyor. Buradaki güçlük, galiba, hâkim zihniyetin ülkeyi sokmak istediği mecralara eski alfabemizin engel teşkil ettiği kanaatinden kaynaklanıyor. H. Ritter, “Lâtin yazısından beş defa kısa ve harikulâde müsait olan Arap yazısı”nın okuma yazmayı kolaylaştırdığını ve bu sebeple İslâm âlimlerinin sayısız eser verdiğini belirtirken (Classicisme et Declin culturel dans l’histoire de Islâm, Paris 1957, s. 178-179).
Prof. Osman Turan şu görüşü ileri sürüyor:
“Gerçekten İslâm harfleri şakulî, ufkî ve insinaî (kıvrak) olduğundan onunla bir metnin yazılması ve okunması, zaman ve emek tasarrufu sağlar; Lâtin harfleri gibi sadece ufkî ve uzun olmadığı için muhakeme mana üzerinde toplanır; Lâtin harfleriyle yazılı bir kelime incelenirken, eski yazı ile bir bakışta bir cümle okunur, hatta bir sahifenin muhtevasına nüfuz edilir... Mimarîde büyük selâtin camileri ve kervansaraylar, musikide Dede Efendiler ne ise, yazı sanat eserleri ile tuğralı fermanlar da aynı ince ve yüce ruhun tecellileridir.” (Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi).
Şimdi hepimizi uzun uzun düşündüreceğine inandığım konuya geçelim. Aynı ders kitabından aktarıyorum: