Ayasofya konusunda ilk müjde nihayet geldi: Sayın Cumhurbaşkanımız, “Seçimden sonra Ayasofya’ya giriş ücretsiz olabilir. Ayasofya’yı müze statüsünden çıkarır, camii olarak ortaya koyarız. Ayasofya’yı müze olarak değil, cami olarak ziyarete açabiliriz” diyerek kapıyı araladı. Teşekkürler Sayın Başkan!
Konu çok önemlidir, zira Ayasofya dendiğinde içini hicranla çekmeyen bir “Anadolu insanı” bulmak zordur. Tabii bu sözüm “Anadolu insanı” özelliklerini taşıyanlara ilişkindir: Doğu ile Batı arasında bocalamaktan tıknefes olmuş ya da kendi değerlerini elinin tersiyle itip kendi halkına yabancılaşmış olanları kapsamaz.
Cami oluşundan tam 481 sene sonra müzeye çevrilen Ayasofya, bu milletin yüreğinde derin bir hüzün, şuurunda “beka sorunu”dur! Hem Osmanlı Devleti’nin kuruluş amacı, hem de Türkiye’nin “hükümranlık hakkı”dır!
Ayrıca Bizans fethinin dayanağı, Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in fethe ilişkin müjdesidir (“Konstantîniye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden askerler ne güzel askerlerdir!” [kaynak: Ahmed bin Hanbel, Müsned; c.4, s.335] şeklindeki meşhur hadis-i şerif). Bu müjdenin kalbi ise Ayasofya’dır!
Ayasofya’yı sıradan bir mabet olmaktan çıkarıp sembolleştiren saik, işte budur. Bu kimliği ile Ayasofya, Osmanlı asırlarında çok önemsenmiş, o kadar ki, Ayasofya imamına saray protokolünde bile yer verilmiştir.