Bir taraftan “önder insan yetişmiyor” diye ağlarken, bir taraftan da fatihler yetiştirmiş bir milletin torunları olduğumuzu hatırlamamız lâzım: Acaba onlar nasıl yetişti? Gelin Fatih Sultan Mehmed’i yetiştiren eve ve çevreye bu açıdan bakalım.
Bir ev düşününüz ki, içinde yaşayanların hiç biri, hiç bir sabah namazını kazaya bırakmıyor.
Bir ev düşününüz ki, günün her saatinde kubbeleri Kur’ân tilavetinin insanı vecde getiren ilâhî terennümüyle yıkanıyor; odalarında, salonlarında, koridorlarında ezanlar, nâatlar, münâcatlar, ilâhîler dolanıyor.
Bir ev düşününüz ki, küçükten büyüğe herkes hayrat düşünüyor, iyilik konuşuyor; adımlar “sevap” ve “günah” kavramlarının şuurunda atılıyor.
Ve bir ev düşününüz ki, devrin en müttakî, en kabiliyetli âlimleriyle dolup taşıyor; askerlikten mantık ilmine, matematikten astronomiye, tarihten siyasete kadar çok şey bir arada konuşuluyor. İşte bu ev Fatih’in evidir.