Müslümanın en belirgin vasfı tevazuudur.Peygamberimiz öyle bir tevazu abidesidir ki, arkadaşlarıyla mescidde otururken içeri giren yabancılar görüntünün farksızlığı yüzünden tereddüde düşüyor, “Peygamber hanginiz?” diye sormak zorunda kalıyorlardı.
Efendimiz, peygamberliğine ve devlet başkanlığına rağmen, pazarda kendisini tanıyıp ellerine kapanan bir satıcıya el öptürmüyor, “Bunu İranlılar krallarına karşı yaparlar, ben kral değilim, içinizden biriyim, ben de sizin gibi bir insanım” diyerek başını indiriyordu (Hz. Ebu Hüreyre’den mervi)…
Efendimiz, peygamberliğine ve devlet başkanlığına bakmadan evinde iyi eş, iyi baba ve iyi dede olabiliyor, kendi söküğünü dikiyor, çamaşırını yıkıyor, eşiyle ve torunlarıyla çocuksu bir safiyet içinde oynamayı erdem sayıyordu…
Onun ev halini Hz. Ayşe Validemiz şöyle anlatıyor: “İşini kendisi görmekten zevk alırdı. Elbiselerini yamar, evi süpürür, keçileri sağar, develeri bağlardı. Ayakkabılarını ve delik su kırbalarını onarırdı. Hamur yoğururdu. Çarşıdan alışveriş eder, taşımak isteyenlere izin vermez, kendi taşırdı.”
Biz kendimizi taşıtıyoruz!