Biz Papaz Bronson’a takılıp kaldık, ama bu topraklar tarih boyunca ne casuslar ve casusluklar görmüş, ayakta kalmak için ne mücadeleler vermiştir.
Papaz Bronson ne ilktir, ne de son olacaktır. “Casus takası” meselesi de ilk kez cereyan etmiş değildir. Biz sadece verileni gördüğümüz için tepki gösteriyoruz, ancak alınan verilenden çok daha değerli olabilir. Bunu zaman gösterecek.
Bugün size Birinci Dünya Savaşı öncesinde İstanbul’da faaliyet gösteren mürebbiye kılıklı bir Alman casustan söz edeceğim.
“Mürebbiye”, kısaca “Çocuk terbiyesi ve eğitimiyle görevli kadın” demektir. Osmanlı’nın son dönemlerinde, varlıklı aileler arasında yabancı mürebbiye tutma modası vardı. Bunlardan bazıları da casus olarak görev yaparlardı. “Çocuk eğitmeni” olarak devlet yöneticilerinin evine girer, bilgi toplamaya çalışırlardı.
Birinci Dünya Savaşı’nın eli kulağında olduğu yıllarda, “Mürebbiye” kılığında Türkiye’ye gelip casusluk faaliyetinde bulunanlardan biri de eski dansöz Lena Bartley’di. Görevi Enver Paşa’yı Alman saflarında savaşa katılmaya ikna etmekti. İstanbul’da iş bulması hiç zor olmadı. Kısa süre içinde bir paşanın evinde mürebbiye olarak çalışmaya başladı. Evde konuşulanlara kulak kabartıyor ve öğrendiklerini Alman sefaretine rapor ediyordu (Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’na girip çıkamayan Suud gazeteci Cemal Kaşıkçı olayı münasebetiyle kısa bir not eklememe müsaade edin: Hiçbir sefaret ve elçilik masum değildir).