İstanbul başta olmak üzere, hemen her bölgede türbelerimiz, “yatır”larımız var.
“Ziyaret âdabı” çerçevesinde zaman zaman bu mekânlara gidip “ibret” almak elbette gerekiyor…
Bunlar ölümü hatırlamanın ve “adam gibi” yaşamanın bir vesilesi…
Ben de zaman zaman türbelere, mezarlıklara giderim (zaten Peygamberimizin bu konuda tavsiyeleri var). Tarihin önemli figürlerinin mezar taşından yahut türbeden ibaret kalmış varlığını gözlemleyip dünyanın “fani” (geçici) oluşunu tefekkür eder, geçici lezzetlerde varlık aramanın anlamsızlığını düşünürüm. Bir taraftan da hayatın kıymetini kavramaya çalışırım. Türbe/ kabristan ziyareti bu anlamda faydalıdır…
Ne var ki, öteden beri türbeler ev sahibi, araba sahibi, çocuk sahibi olmak, borçtan kurtulmak gibi dünyevi amaçlara ulaşmak için ziyaret edilir.
Üstelik Şaman döneminden kalma ya da Hıristiyanlıktan gelme şeyler yapılır. Meselâ mum yakılır (mum yakma adeti tamamıyla Hıristiyancadır), pencere parmaklıklarına bez bağlanır (şaman dönemi)… Toprak alınır… Sandukaya yüz sürülür. Mezar taşına su döküp yalanır... Bu şekilde talebin karşılanacağı varsayılır.