Malum: 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kuruldu. İstanbul’da ise Sultan Vahidüddin vardı. İstanbul zaten işgal altındaydı ve Padişah’ın varlığı sembolik anlamda sürüyordu. İnisiyatif Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin elindeydi.
Yine de rejimin gerçek karakteri henüz belirgin değildi. Belirsizlik Mudanya Mütarekesi imzalanıncaya kadar sürdü. Vatan topraklarının büyük bölümü işgal altında iken, muhtemelen, Türkiye Büyük Millet Meclisi, rejim tartışması açmak istemiyordu. O taktirde cephelerde “Halife-i Ruyi Zemin için” savaştığına inanan insanların yüreği çözülebilir, moral güç çökebilirdi. Ancak Mudanya Mütarekesi’nden sonra rejim konusu Ankara’da kapalı kapılar ardında seslendirilmeye başlandı.
Saltanat kaldırılacaktı, ancak bunun bir bahanesi olmalıydı. O bahane kendiliğinden geldi. Zira İtilaf Devletleri, Lozan’da toplanacak barış konferansına hem Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’ni, hem de Osmanlı Hükümeti’ni davet etmişlerdi. Sadrazam Tevfik Paşa, TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya çektiği telgrafta; Ankara ile İstanbul arasındaki ikiliği kaldırmayı ve barış müzakerelerine birlikte katılmayı teklif etti.
Mustafa Kemal Paşa teklifi reddetti. Ankara ile İstanbul arasındaki ikilemin devletin yeniden yapılanmasını engelleyeceğini düşünüyordu. Ona göre ikilemin ortadan kalkması saltanatın ortadan kalkmasıyla mümkündü. Zaten saltanat, 20 Ocak 1921’de kabul edilen Anayasa’daki “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” prensibi ile bağdaşamazdı.
Yakın arkadaşlarıyla konuştu ve seksen imzalı bir tasarı ile Büyük Millet Meclisi’ne saltanatı kaldırma teklifini sundu. Meclis’te bu hususta fikir ayrılığı vardı. Bazı milletvekilleri millet için tarihi kıymeti olan saltanatın en azından bu anlamıyla devamını savunuyorlardı. Bir kısmı da, “saltanat zaten bitmiştir, bitmiş bir şeyin sembolik olarak devamına gerek yoktur” görüşündeydi.
Tedrici bir geçiş öngörüldü. Buna göre saltanat hilafetten ayrılacak, saltanat kaldırılıp hilafet sürdürülecekti.