Sayın Cumhurbaşkanımız, “Tiyatro Günü” münasebetiyle attığı twitte “Sanat hayattır” deyince, “nihayet” dedim, “galiba esasa geliyoruz.”
Gerçekten de öyledir.Hatta sanat hayatın özüdür, yüreğidir. Sanatsız hayat olmaz. Bu bağlamda Osmanlı ceddimiz hayata sanat kalmış, hayatın her alanını güzelliklerle donatmıştır.
Şunu hemen vurgulamamam lâzım ki, Osmanlı’da romanın yahut bildiğimiz anlamda heykelin olmaması, “sanat”ın olmadığı anlamına gelmez…
Roman yok, ama onun yerine dört bin yıl öncesinden başlayarak eski devirleri, eski hayalleri güne taşıyan Hint masalları, destanları var: Siret-i Anter, Binbirgece, nihayet hepsinin aktığı ibret ummanı kıssalar, menkıbeler var.
Resmin alternatifi hüsnü hat, ebru, çeşmibülbül, hatta cami süslemeleri: Cami duvarları maharetli, zevkli ve becerikli ustalar tarafından öyle bir tabloya dönüştürülmüştür ki, o tabloyu başka bir duvara asamazsınız: Çünkü tam da olması gereken yerdedir. İşte buna “estetik” diyorlar!