Diyanet Vakfı’nın organize ettiği Ayasofya Kitap Fuarı hakkında yaptığım iyi niyetli tenkitler, fuarı organize eden ekibin başında olduğunu sandığım Osman Sarıköse’yi kızdırırken, fuarda olmayan kalabalığı varmış gibi göstermeye çalışan meslektaşım Mehmed Nuri Yardım kardeşimi üzmüş: Sosyal medya aracılığı ile verdikleri cevaplar bunu gösteriyor…
Evvelen: Menmed Nuri’nin üzülmesine üzüldüm. Uzun yıllara dayalı hukukumuz var. Maksadım kimseyi kırmak, üzmek, küstürmek değil, daha iyi sonuçlar alınmasına katkı vermekti. Bu da övgü ile olmaz, aksaklıkları göstermekle, yani “tenkid” ile olur. Ne çare ki, “Bizim Mahalle”nin insanları hâlâ tenkide açık değil. Yaptıkları işi herkes övsün istiyorlar. Bunun o işe bir nevi “ihanet” olduğunu bakalım ne zaman öğreneceğiz?
Mehmed Nuri kardeşim cevap sadedinde kısaca şöyle diyor: “Elbette ilk iki hafta biraz sönüktü…” Burada dayanamayacağım ve kardeşime soracağım: İlk iki hafta, yani 15 gün, yani ramazanın en hareketli günleri fuar sönüktü de neden “şahane” geçtiğini, “izdiham” olduğunu, imza günlerinin çok “yoğun” yaşandığını yazıyordunuz sevgili Mehmed Nuri?Hakkın hatırı varken, kimin hatırına kimi korumak istiyorsunuz?Yazarın sorumluluğu ahbaplarını kayırmayı değil, kitabın ve kültürün hakkını gözetmeyi gerektirir!
Neyse, devam edelim: “Bunda (fuarın tenha oluşunda) tanıtım eksikliği var… Bu sene bu noksanlıklar tespit edilmeli ve seneye inşallah kusursuz bir fuar yapılmalı…”
Hangi “bu sene”? 37 yıldır kitap fuarı organize edenler onca yıldan ders almamışlarsa, bu yıldan nasıl ders alacaklar? Yıllar içinde yüzden fazla kitap fuarı organize edenlerin bu konuda çoktan uzmanlaşmış bir kadrosu olmalı değil miydi?