Tarihi kılıç-kalkan (savaş) üzerinden yazıyoruz. İnsan-medeniyet ve eser üzerinden yazmamız lâzım…
Bu birinci şart: İkincisi ise, toplumsal dayanışmamızı pekiştiren kültür kaynaklarımıza da temas etmek… Yoksa tarih kuru gürültüye dönüşür ve kimsenin ilgisini çekmez. İlgi çekmesi şöyle dursun, hatta nefret edilen bir olgu haline gelir.
Tarihten nefret ettiğini söyleyen çok gençle karşılaştım. Aslında onlar tarihten değil, “tarih dersi”nden, daha doğrusu, tarihi amacından çıkarıp kavgaya dönüştüren “sunum”dan nefret ediyorlar!
Ayrıca buna, tarih öğretmenlerinin, sevdirmeye değil, salt bilgilendirmeye ve sınıf geçmeye yönelik kuru anlatımlarını da eklerseniz, neden çocuklarımızın çoğunun tarihe ilgisiz kaldığını anlarsınız.
Kanuni dönemini işleyen bir öğretmen, o dönemin kahve ve kahvehane tartışmalarını da anlatsa, meselâ kahvenin ülkemize gelişinden başlayıp kahvehanelerin yaygınlaşmasını, din ve ilim adamlarının kahvehane sohbetlerini, kahvecilerin sıradan insanlar değil, bilge insanlar olduğunu, kahve için yazılmış şiirleri, bir ara şeyhülislâm fetvasıyla nasıl yasaklandığını, kahvehanelerin nasıl kapatıldığını, sonra tekrar niçin açıldığını anlatsa, çocukların ilgisi artmaz mı?..